Biliyor musunuz, Türkiye'de hak aramak tam bir maraton işi oldu. Bakkala gitmekle aynı mesafeyi koşarak hak talep edemezsiniz. Yetkililer, "biraz yürüsünler, spor olur" diye mi düşünüyor artık, bilemiyorum. Zira, emekli astsubaylarımız da öyle yaptı. Şehit Astsubay Ömer Halisdemir'in mezarından başladılar, tamı tamına 400 kilometreyi yürüye yürüye Ankara’ya varacaklar. Hemde bütün zorluklara rağmen ayakları şişe şişe, burkula burkula... Şimdi, bu yürüyüşün sonunda birileri onlara "E, ne vardı, bu kadar yürüdünüz?" diye sorarsa hiç şaşırmam. Zira bu ülkede, onlar senelerce TSK'da vatanı için canını ortaya koymuş, yıllarca sözler verilmiş, tutulmamış; ama bir bakıyoruz, mesele sanki 400 kilometreye endekslenmiş!
Neyse, 17 Ekim’de Ankara’ya ulaştıklarında "Biz geldik!" diye bağıracaklar. Ama asıl soru şu: Kim duyacak? Malum, kulakları tıkalı bir düzenin içindeyiz. Hani seslerini duysalar bile "ama ne gereği vardı, hallediyorduk zaten" demek çok mu zor? Bu yüzden de soralım bakalım: "Gören var mı? Duyan var mı?"
Niğde’den başladılar bu destansı yürüyüşe. "Destan" diyorum, çünkü bir destan yazıyorlar. Emekli astsubaylar Cafer Demir ve Levent Keleş, bu adalet yolculuğunun kahramanları olarak tarih sayfalarına adlarını kazıdılar bile. Tabii, bir yandan da şu klasik soruyu sormak lazım: "Bunu biz mi göremiyoruz, yoksa gerçekten bir şey mi oluyor?" Ne medyada varlar ne de "yetkili"lerde. Kimse “Bu insanlar neden yürüyor?” diye sormuyor. Daha geçen hafta biri elindeki "yeni açılan AVM'de 3 gün indirim var" ilanını bile haber yaptı ama astsubayların yürüyüşü, nedense haber niteliği taşımıyor. Belki de indirimde değillerdi, bilemiyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bel kemiği olan astsubaylar, yıllardır özlük hakları için yalvar yakar bir hâlde. Kaç kere "Halledeceğiz" dediler, "yeni düzenlemeler gelecek" dediler. İyi de, bu düzenlemeler bir türlü neden astsubayların kapısına gelmiyor? Anlaşılan, haklar hep yolda kalıyor; kapıya teslim kargo gibi! Vatan için TSK'da canını veren, zorluklarla mücadele eden bu insanlar şimdi haklarını almak için sokaklarda. "Duyuyor musunuz?" sorusu sadece bize değil, Ankara’nın köhne koridorlarına da sorulmalı.
Gelin, bu durumu bir ironiyle taçlandıralım. Bakıyorsunuz, emekli astsubaylar yürüyüşe geçmiş, hak arıyorlar, ama medya habersiz. Anladık, bu ülkede “ses” çıkarmak için ya yanlış yere park etmen lazım ya da enflasyonun yüzde 300 olduğu bir yerde cebinde üç kuruşu bırakıp "param bitti" diye bağırman. Onlar susuyor, biz de yalnızca içimizden “Ben biliyordum zaten” diyerek onlara destek oluyoruz. Medya yok, çünkü birileri kulağının üstüne yatmış. "Rating almaz, reyting alamaz" denmiş. Ama hakkaniyet diye bir kavram var. Allah’ın terazisi, o reyting teraziye benzemez; bakarsınız bir gün herkes o terazide tartılır. Ve inanın, o gün hesaplar ince ince yapılmış olsa da, Allah’ın terazisi şaşmaz.
Hesabı kitabı iyi yapanlar şunu unutmasın: Bu yürüyüş sadece Niğde’den Ankara’ya yapılan bir adalet yürüyüşü değil, bir milletin adalet arayışının sembolü. Siz o yolu görmezden gelebilirsiniz ama o yolun sonu herkesin kapısına çıkar. Bugün haklarını arayan emekli astsubaylar, yarın hakkını arayan milyonların sesi olacak. Bugün susturulan her ses, yarın daha gür çıkacak.
Son olarak, size şunu söyleyeyim: Bu insanlar boşuna yürümüyor. O yolda yalnız yürümeyenler, sonunda adaletin kapısını da açacaklar. Bakalım o zaman da "Gören var mı?" diye soran olur mu?