Kayseri... Sucuk denince akla ilk gelen şehir. Sucuğu ile övünen, hatta adına festivaller düzenleyen bir şehir! Ama ne oldu biliyor musunuz? Kayseri, sucukla değil, sakatat skandallarıyla gündeme geldi. Tarım ve Orman Bakanlığı taklit ve tağşiş listesine tam 45 firma girdi.
Hani güvenilir bildiğimiz, yıllardır soframıza koyduğumuz o markalar var ya... Meğer sakatattan sucuk yapmışlar da haberimiz yokmuş!
Kayseri’nin en büyük sucuk markalarından biri: Başyazıcı! Başyazıcı’nın taklit ve hileli ürünler listesinde yer alması şehirde şok etkisi yarattı.
Başyazıcı ise hemen açıklama yaptı: “O biz değiliz.” ''Bahsi geçen 2021 yılında üretilmiş 270 p. Nolu ürünümüze ait; Kayseri 3.Asliye Hukuk mahkemesi hakimi bilirkişi nezdinde fabrikamızdan alınan şahit ürün; 24.12.2021 tarihinde histolojik analizi yapılmak üzere Tarım ve Orman Bakanlığı Kayseri Kontrol Müdürlüğüne gönderilmiş 2102707059 nolu numune histolojik analiz rapor sonucunun Türk Gıda Kodeksine uygun olduğu tespit edilmiştir. Yerel satış noktalarında farklı markalara ait sucuklar satılmaktadır. Söz konusu noktadan alınan Başyazıcı etiketli ürünün Başyazıcı’ya ait olmadığı, etiketin değiştirilmesi ve markamızın haksız kullanımı sebebi ile davamız devam etmektedir. Bahsi geçen yerel işletme ile herhangi bir bağlantımız bulunmamaktadır” Madem o siz değilsiniz, peki kim ozaman bu Başyazıcı?
Gelelim Kayseri Ticaret Borsası eski başkanı Şaban beye…Meşhur Şeref markalı dana sucuğuyla tanınan sucuklarında da dil eti tespit edildi. Evet, dil eti! Şaban Bey, markasına “Şeref”adını koymuş ama işin içinde şereften eser kalmamış. "Şeref" sucuk dedikleri,sakatatla doluymuş.
Şimdi hatırlatmakta fayda var. Geçtiğimiz günlerde Erciyes’te düzenlenen meşhur Sucuk Partisi... Hani sponsorlar sayesinde mangalların tüttüğü, o görkemli etkinlik. Orada pişen sucuklar neydi? Sponsorlar hangi firmalardı? Yoksa o sucuk partisine katılanlar da dil etiyle mi doydu?
Bitti mi? Bitmedi! Memduh Başkan hız kesmedi, Millet Bahçesi’nde 1 tonluk sucuk döner şov yaptı. Kayseri’nin marka değerini (!) göklere çıkaran bu etkinlikte, Memduk başkan duayen ödülü de aldı, sucuklar döndü… O dönen sucuklara kim sponsor oldu?
Bu skandallar üzerine sorulması gereken en önemli soru şu: Kime güveneceğiz? Kayseri’nin meşhur sucuk markaları bile hileli ürün satıyorsa, vatandaş ne yapsın? İnsan sağlığı bu kadar ucuz mu?
Memduh Başkan sucuğu tanıtacağım diye etkinlikler, festivaller, gastronomi günleri düzenlerken, birileri bu işe yani emeğe , Kayseri'nin marka değerine ihanet ediyor. Şehrin adını lekeliyor...
Bu ihanet içerisinde olan kişilere devletimiz kurumları en ağır cezaları uygulamalı...
Ruhsatları iptal edilip, üretim yaptırılmamalı...
Bu gıda skandalı artık halkın sadece midesini değil, güvenini de zedeledi. Kayseri’nin adı bu tür olaylarla anılmamalı. Şimdi, tüm Kayseri halkı aynı soruyu soruyor: Biz kime güveneceğiz? Yada bu güven tekrardan nasıl sağlanacak!
Kayseri'nin sakatatla dolu sucukları gündemdeyken, aklıma Sümerlerin ahlaklı kasabı Dumuzi geliyor. Lagaş’ta yaşayan bu kasap, babasından öğrendiği ahlakla mesleğini yürütüyordu. Bozuk et satmaz, hile, hülle yapmaz insanlara helal lokma sunardı.
Dumuzi, “Namus kazandığın altından daha değerlidir,” derdi. Peki, bugün hileli ürün satanlar insanlığın ve Dumuzi’nin yüzüne bakabilir mi?
Diyeceğim odur ki, Kayseri'nin adını kirletmeyin, Kayseri'nin hangi marka değeri olursa olsun lekelemeyin, hele hele "Sucuğun" şanına gölge düşürmeyin, hak yemeyin, yoksa bu vebalin altında ezilirsiniz.
Ayıptır, günahtır.
SÜMERLERİN EN AHLAKLI ESNAFI KASAP DUMUZİ'NİN HİKAYESİ
Sümer topraklarının bereketli şehirlerinden biri olan Lagaş'ta, Dumuzi adında genç bir kasap yaşardı. Dumuzi, kasaplık mesleğini babasından öğrenmiş, küçük yaşlardan itibaren hayvanları nasıl dikkatle seçip kestiklerini, nasıl etleri temiz bir şekilde hazırladıklarını gözlemlemişti. Babası ona hep, “Kasaplık sadece hayvan kesmek, eti kemikten ayırmak değildir. İnsanların sofralarına helal lokma koymak, onlara güven vermek ve ahlakla çalışmak demektir,” diye tembihlerde bulunurdu.
Babası ölünce Dumuzi, babasının mirası olan bu dükkânı devraldı. Genç adam sadece babasının işini sürdürmekle kalmayıp, mesleğini ahlaki değerlere dayandırarak bir adım ileri taşımayı hedefledi. Dumuzi, etin tazeliğine ve kalitesine çok önem verirdi. Şehirdeki diğer kasapların çoğu, ellerinde kalan etleri uzun süre bekletir, hatta bozulmuş eti satırla çekip, çeşitli bitkilerle kokusunu bastırır, satmaya çalışırdı. Domuz etini kuzu eti diye satar, ete türlü hileler karıştırırlardı. Ancak Dumuzi, asla bu yolu seçmedi. “Namus ve ahlak, kazandığın altından daha değerlidir,” diye düşünürdü.
Bir gün, şehre büyük bir sürüyle bir tüccar geldi. Sürüsünü Fırat nehri kıyısında otlata otlata getirmişti. Bu tüccar, kasaplara hayvan satıyor, altın ve bakırla takas ediyordu. Tüccar, ilk olarak Dumuzi’nin dükkânına uğradı. Dumuzi tüccara ve kafilesine soğuk içeçekler ikram etti. Onları ağırladı. Daha sonra hayvanlara bakmak üzere dışarı çıktılar. Gerçekten devasa bir sürüydü. Lakin bir sorun vardı.
“Bu hayvanlar hastalıklı!” dedi Dumuzi. Tüccar şaşkınlıkla ona yaklaştı. Keçilerden birini tutup ağzını gösterdi. “Birkaç haftaya kadar çoğu telef olacak.”
“Nasıl olur?” diye çıkıştı tüccar. “Bence sen fiyatı düşürmek için yalan söyleyen ahmağın birisin!”
“Şu arabaya yüklediğin domuzlardan kapmış olmalılar.” Kağnı arabalarına yaklaştı. “Bak, gözlerinde fer kalmamış, onların da ağızları köpüklü. Bunları satın alamam. Bu şehirde de satmana izin veremem.”
Tüccar, Dumuzi'ye daha fazla para kazanabilmesi için şöyle bir teklifte bulundu: "Tamam, sen kazandın. Bu işin ehli olduğun belli. Hayvanları sana yarı fiyattan vereceğim. Böylelikle ikimiz de kazanmış olacağız. Kimsenin ruhu bile duymayacak.”
Dumuzi bu teklife karşı sessizce başını salladı ve tüccara şöyle cevap verdi: “Bu eller, helal ve temiz kazançtan başka bir şeyle kirlenmeyecek. Kazancım az olabilir, ama huzurum çok olacak. Ahlakımı para uğruna satamam. Halkıma hastalıklı et yediremem.” Tüccar, Dumuzi’nin kararlılığı karşısında şaşırdı ama onun işine karışmadan sürüyü toparlayıp orayı terk etti.
Bu olay, şehirde duyuldu. Dumuzi’nin namusu ve ahlakı, dilden dile yayıldı. Müşterileri, ona daha fazla güvenmeye başladı ve dükkânı gün geçtikçe daha da iş yapar hale geldi. Dumuzi, her gün kasabına gelen insanlara dürüstçe hizmet etti. Onlara daima en iyi eti sundu, fiyat konusunda adil davrandı ve asla müşterilerini aldatmadı.
Tüccar sürüyü Ur şehrine götürmüş, bütün hayvanları uyanık kasaplara satmıştı. Kısa süre sonra halk arasında salgın baş gösterdi. Ur kralı sorumluları yakalattırıp idam ettirdi.
Olay Lagaş kralı Urgakina'nın kulağına kadar gitti, Dumuzi'den büyük bir davet için ziyafet hazırlamasını istedi. Bu, Dumuzi’nin mesleğinde dönüm noktası oldu. Kral, davetteki tüm misafirlerine Dumuzi’nin kasaplığını ve ahlakını övdü ve "Bu adam sadece et satmıyor, bize bir insanın nasıl ahlaklı olması gerektiğini öğretiyor," dedi.
Zamanla Dumuzi'nin kasabı o kadar meşhur oldu ki, şehirdeki diğer kasaplar onun izinden gitmeye başladı. Eski yöntemlerini terk edip, daha temiz ve dürüst bir şekilde iş yapmaya başladılar. Dumuzi, sadece bir kasap değil, aynı zamanda şehrinde ahlakın sembolü haline geldi. O, kimseyi kandırmadan, kimsenin hakkını yemeden de nasıl başarılı olunabileceğini gösterdi.
Dumuzi’nin dürüstlüğü ve çalışkanlığı, kuşaklar boyunca anlatılan bir hikâye oldu. Sümerler, "Dumuzi gibi olmak" derlerdi; bu, namuslu ve ahlaklı çalışmanın sembolüydü.