Görünmek ve ben duygusu günümüzün en değerli sermayesi haline geldi.
Aslında "ben/cilik" "ben/cillikten" gelen egoist bir duygu durum bozukluğundan başka birşey değil...
Rabbena hep bana misali ya da benim adım tombak ben yiyeyim sen bak gibi yani ne kadar görünürsen, o kadar varsın. Ne kadar konuşursan, o kadar bilgilisin. Sosyal medya profilleri, kariyer basamakları, başarı hikâyeleri… Hepsi “ben”i parlatmak üzerine kurulmuş bir çağda, melamet bambaşka bir çağrı yapar: “Yok olarak var olmayı göze alır mısın?”
Melamet hırkası, duyana değil; taşıyana hitap eder. Çünkü melamet, anlatılacak bir bilgi değil, yaşanacak bir boşluktur. Sözle değil, susuşla konuşur. O bir mertebe değildir; mertebelerin bırakıldığı yerdir. Bir erdem gibi sunulmaz hiçbir zaman. Kazanmakla değil, kaybetmekle gelir. Ve bu çağın en büyük kazanımı da, belki artık kaybetmeye cesaret edebilmekten geçiyor.
Melamet, gösterişsizliğin bile gösterişe dönüştüğü bu zamanda, gerçek tevazunun adı olabilir mi? “Alkış istemez, aferin istemez” der melamet. Anlaşılmamayı göze alır. Hatta anlaşılmamayı tercih eder.
Çünkü bildiklerimizin kalabalığından, bilmediklerimizin sessizliğine doğru yürür.
Bu çağrının içinde en çok da şu satır çarpar insanın kalbine: “Bu hırkayı giymek, kendini anlatmaktan değil, kendine sahip olmaktan vazgeçmekten geçer.”
Ne kadar çarpıcı değil mi?
Çünkü artık kendimizi sürekli anlatıyoruz.
Her gün, her mecrada…
Ama kimse gerçekten kendine sahip değil.
Melamet, işte bu sahte kimliklerden sıyrılma yolculuğudur.
Bir nevi “kendiyle karşılaşma ihtimali.” Ve bu karşılaşma; kim olduğunu değil, kim olmadığını görmenle başlar. Tüm etiketlerini, tüm tanımlarını, sana yüklenmiş bütün sıfatları terk ettiğinde, omuzlarına bir hırka bırakılır: sessiz, görünmez ve ağır… Ama o yük, seni yere değil, gerçeğe indirir.
Bu yüzden melamet; ne yüceltir ne küçültür.
Sadece varlığın karşısında seni senden alır.
Ve sen, ilk kez kendi yokluğunda kendinle karşılaşırsın.
Günümüzün ben merkezli dünyasında, bu çok kolay bir yol değildir.
Ama belki de artık yeni bir cesarete ihtiyaç var: Görünmek değil, kaybolmak.
Anlatmak değil, susmak.
Sahip olmak değil, bırakmak.
Çünkü bazen insan, her şeyi terk ettiğinde değil; terk edeni de terk ettiğinde gerçekten özgürleşir.
Ve unutulmamalıdır ki:
Melamet hırkası, tam da bu fark edişin eşiğinde sessizce durur.
Ne moda olur, ne trend…
Ama bir kez omuzlarına bırakıldığında, artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz.