Menfaat, insanın doğasında bulunan bir eğilimdir; yaşamda kalma ve kendini koruma içgüdüsüyle şekillenir. Ancak bu eğilim, sınırları çizilmediğinde, çevremizdeki insanlara ve topluma zarar verebilecek bir güce dönüşür. Menfaatin doğal bir refleks olduğunu kabul etsek de, onu anlamlandıran ahlaki değerler eksik kaldığında, çıkar anlayışı hızla insani ilişkileri çürütmeye başlar. Bir kişinin veya bir toplumun güçlü bağlarla bir araya gelebilmesi, menfaatin ötesinde değerlere dayanır.
Menfaat, toplum içindeki dayanışma, güven ve insan sevgisini aşındırır. Sağlam bir toplum, karşılıklı fedakârlık, güven ve samimi desteğe dayanır. Ancak menfaat temelli ilişkiler bu temel değerleri zayıflatır ve uzun vadede yalnızca geçici kazançlar için kurulan kırılgan yapılara dönüşür. Menfaat üzerine kurulan ilişkiler, güven zemininden yoksundur ve bir kriz anında veya çıkarların çatışması durumunda hızla çözülür.
Bireyler üzerinde olduğu kadar kurumlar üzerinde de menfaatin yıkıcı etkisi gözlemlenir. Bir kurumun sürekliliği, bağlılık ve ortak hedeflere dayanan sağlam bir anlayış gerektirir. Sadece menfaat üzerine kurulan yapılar ise içindeki bireylerin çıkar çatışmasıyla kolayca dağılır ve kurumsal bağlılık zayıflar. Bu tür yapılar, kalıcı bir başarıdan ziyade kısa vadeli kazançlarla varlığını sürdürmeye çalışır ve uzun vadede zayıflamaya mahkumdur.
Bu noktada menfaatin alternatifi, değer odaklı bir yaklaşımdır. Günümüzde hızla değişen dünyada, bireylerin, ailelerin ve kurumların ayakta kalabilmesi için menfaatten öte değerlere dayalı bir dayanışma anlayışı gereklidir. Bu değerler, kısa vadeli kazançlar yerine uzun vadeli huzuru ve mutluluğu hedefler. Gerçek anlamda kalıcı ve sürdürülebilir olan; menfaat değil, güven, erdem ve karşılıklı saygıdır. Toplumda menfaatin etkilerini azaltmak, ancak bu değerlere yeniden hayat vererek mümkündür. Bu ahlaki temellerin toplum içinde yaygınlaştırılması, bireylerin ve kurumların sağlıklı, kalıcı ilişkiler kurmalarına ve geleceğe güvenle bakmalarına katkı sağlayacaktır.