Mehmet GENÇSOY
Köşe Yazarı
Mehmet GENÇSOY
 

"Boyun Eğmeden, Onurla Yaşamak"

Zamanımız, maalesef, insanlığın değerlerini bir kenara bıraktığı, bireysel çıkarların toplumsal faydanın önüne geçtiği bir dönem olarak tarihe geçiyor. Hainlik, iki yüzlülük ve ahlaki çöküş adeta baş tacı edilmiş; doğruluk, dürüstlük ve sadakat ise unutulmaya yüz tutmuş kavramlar haline gelmiş durumda. Böylesine kokuşmuş bir çağda, yaşamdan zevk alabilmek, gerçek anlamda zayıfların sığınağıdır. Zevk almak; anlık hazların, sahte mutlulukların ve yüzeysel tatminlerin peşine düşmek demek değildir. Aksine, gerçek bir mutluluk ancak onurlu bir yaşamla elde edilebilir. Peki, nedir bu onurlu yaşam? Neye göre şekillenir, nasıl sürdürülebilir? İlk olarak, onurlu bir yaşam, insanın kendisine karşı dürüst olmasıyla başlar. Kendi değerlerinden taviz vermeden, çıkarcı ilişkilerin kölesi olmadan, dik durarak yaşamaktır bu. Zamanımızın en büyük yanılsamalarından biri, gücün para ve statü ile tanımlanmasıdır. Oysa gerçek güç; haksızlıklar karşısında sessiz kalmamak, doğrular uğruna savaşmak, kısacası her ne olursa olsun vicdanını satmamaktır. İki yüzlülüğün, puştluğun, alçaklığın at koşturduğu bir dönemde boyun eğmeden, teslim olmadan yaşamak büyük bir cesaret gerektirir. Ancak bu cesaret, insanın en kıymetli hazinesi olan onurunu korumasının da yegâne yoludur. Güçlü olanlar, bu cesareti gösterenlerdir. Zayıflar ise anlık rahatlık uğruna boyun eğenlerdir. Ancak bilinmelidir ki bu teslimiyet, insanı sadece kısa vadede rahatlatır; uzun vadede ise içten içe kemiren bir çürüme sürecinin başlangıcıdır. Bu yazıyı, boyun eğmeden onurlu yaşamanın bedelini ağır ödeyen biri olarak kaleme almanın bahtiyarlığı içindeyim. Yaşam boyunca karşılaştığım zorluklar bana, onurla yaşamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğretti. Ancak bir gerçeği de unutmamak gerekir: "Ah ile abat olanın ahırı berbat olur." Kendi çıkarları için başkalarına zarar verenlerin sonu, er ya da geç hüsran olacaktır. Bu, hayatın değişmez bir kuralıdır. Onurlu yaşamak, kendi yolunu çizebilmek, başkasının değil, kendi vicdanının sesine kulak vermek demektir. Bu yolda yalnız kalmak, dışlanmak, hatta belki de zarar görmek kaçınılmaz olabilir. Ancak onurlu insan, bu bedelleri göze alır çünkü bilir ki, en büyük kayıp, onurunu yitirmektir. Sonuç olarak, çağımızın en büyük ihtiyacı, onurlu yaşamayı ilke edinen bireylerin çoğalmasıdır. Toplumlar, bu bireylerin öncülüğünde değişir, gelişir. Kokuşmuşluk ve iki yüzlülük ne kadar yaygın olursa olsun, onurlu bir yaşam sürenler bu çirkinliklerin karşısında durdukça, insanlık adına umut her zaman var olacaktır.  
Ekleme Tarihi: 13 Ağustos 2024 - Salı
Mehmet GENÇSOY

"Boyun Eğmeden, Onurla Yaşamak"

Zamanımız, maalesef, insanlığın değerlerini bir kenara bıraktığı, bireysel çıkarların toplumsal faydanın önüne geçtiği bir dönem olarak tarihe geçiyor.

Hainlik, iki yüzlülük ve ahlaki çöküş adeta baş tacı edilmiş; doğruluk, dürüstlük ve sadakat ise unutulmaya yüz tutmuş kavramlar haline gelmiş durumda.

Böylesine kokuşmuş bir çağda, yaşamdan zevk alabilmek, gerçek anlamda zayıfların sığınağıdır.

Zevk almak; anlık hazların, sahte mutlulukların ve yüzeysel tatminlerin peşine düşmek demek değildir.

Aksine, gerçek bir mutluluk ancak onurlu bir yaşamla elde edilebilir.

Peki, nedir bu onurlu yaşam?

Neye göre şekillenir, nasıl sürdürülebilir?

İlk olarak, onurlu bir yaşam, insanın kendisine karşı dürüst olmasıyla başlar.

Kendi değerlerinden taviz vermeden, çıkarcı ilişkilerin kölesi olmadan, dik durarak yaşamaktır bu.

Zamanımızın en büyük yanılsamalarından biri, gücün para ve statü ile tanımlanmasıdır.

Oysa gerçek güç; haksızlıklar karşısında sessiz kalmamak, doğrular uğruna savaşmak, kısacası her ne olursa olsun vicdanını satmamaktır.

İki yüzlülüğün, puştluğun, alçaklığın at koşturduğu bir dönemde boyun eğmeden, teslim olmadan yaşamak büyük bir cesaret gerektirir.

Ancak bu cesaret, insanın en kıymetli hazinesi olan onurunu korumasının da yegâne yoludur.

Güçlü olanlar, bu cesareti gösterenlerdir.

Zayıflar ise anlık rahatlık uğruna boyun eğenlerdir.

Ancak bilinmelidir ki bu teslimiyet, insanı sadece kısa vadede rahatlatır; uzun vadede ise içten içe kemiren bir çürüme sürecinin başlangıcıdır.

Bu yazıyı, boyun eğmeden onurlu yaşamanın bedelini ağır ödeyen biri olarak kaleme almanın bahtiyarlığı içindeyim.

Yaşam boyunca karşılaştığım zorluklar bana, onurla yaşamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğretti.

Ancak bir gerçeği de unutmamak gerekir: "Ah ile abat olanın ahırı berbat olur."

Kendi çıkarları için başkalarına zarar verenlerin sonu, er ya da geç hüsran olacaktır.

Bu, hayatın değişmez bir kuralıdır.

Onurlu yaşamak, kendi yolunu çizebilmek, başkasının değil, kendi vicdanının sesine kulak vermek demektir.

Bu yolda yalnız kalmak, dışlanmak, hatta belki de zarar görmek kaçınılmaz olabilir.

Ancak onurlu insan, bu bedelleri göze alır çünkü bilir ki, en büyük kayıp, onurunu yitirmektir.

Sonuç olarak, çağımızın en büyük ihtiyacı, onurlu yaşamayı ilke edinen bireylerin çoğalmasıdır.

Toplumlar, bu bireylerin öncülüğünde değişir, gelişir.

Kokuşmuşluk ve iki yüzlülük ne kadar yaygın olursa olsun, onurlu bir yaşam sürenler bu çirkinliklerin karşısında durdukça, insanlık adına umut her zaman var olacaktır.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turk360.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.